Yangın, Travma ve Çocuk
Bolu’da yaşanan üzücü yangın felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine baş sağlığı; yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Bu olay hepimizi derinden sarstı ve doğal olarak çocuklarımız da bu durumdan etkileniyor. Olanları anlamakta zorlanabilir, hissettiklerini ifade etmekte güçlük çekebilirler. Bu süreçte onlara destek olmak, duygularını anlamaya çalışmak hepimiz için önemli.
Bu noktada Yaşam Bilgeliği Topluğu eğitmenlerimizden uzman Klinik Psikolog ve Aile Danışmanı sayın Şeniz Pamuk’un kaleme aldığı önemli yazıyı aşağıda sizlerle paylaşmak isteriz.
…….
Yangın, Travma ve Çocuk /
Hepimizin yaşamımızı sürdürebilmek için yaşamımız üzerinde kontrolümüz olduğuna inanmamız gerekir; bu hepimizin yaşamla içimizde oluşturduğumuz bir kontrattır.
Ancak kimi zaman öyle olaylar yaşanır ki yaşamla olan bu kontrat askıya alınır.
Bu, kişinin yaşı ne olursa olsun, mutlak dehşet duygusu yaşadığı bir andır. Kişinin yaşı ilerledikçe, deneyimleri, gözlemleri, bildikleri, onun bu dehşete hızlıca anlam vermesine ve çözüm olanakları yaratmak üzere düşünmesine olanak tanır.
Ancak travmatik bir olay, duygusal ve/veya bedensel olarak kişinin dayanma kapasitesini yetersiz bırakan durumlar olarak tanımlanır; kişinin olayla baş etme olanakları kısıtlanmıştır
Travma çocuklar açısından nasıl tanımlanabilir?
Çocuklar açısından travma, normal kabul edilebilecek çocukluk deneyimlerinin çok ötesinde olan ve çocukta yoğun korku, dehşet ve çaresizlik duyguları yaratan bir olay olarak düşünülebilir. Travmatik yaşantılar doğal afetler sonucu ortaya çıkabilecekleri gibi insan eliyle yaratılmış durumların sonucu olarak da ortaya çıkabilirler. İnsan eliyle ortaya çıkan travmalar, insanın baş etme kapasitesini daha çok zorlar.
Daha önce hiç karşılaşmadığı, dehşet verici, diğer bir deyişle sözün ve anlatının olmadığı bir durum karşısında bir çocuğun yapacağı ilk şey, yanındaki yetişkine dönmek ve onun tepkilerini izlemek olacaktır. Ancak kimi zaman öyle olaylar yaşanır ki yetişkinler de kendilerini toparlamakta çok zorlanırlar. Sonuçta travmatik bir yaşantının çoğu zaman habercisi olmadığı gibi bir kullanma kılavuzu da yoktur.
İlk anda donup kalmak da o ortamdan kaçıp uzaklaşmaya çalışmak da durumun üzerine gitmek de son derece doğaldır. Yetişkinler daha sonrasında muhakemelerini devreye soksalar da çocuklar genellikle bu tepkilerden birini gösterirler. Bundan sonrası ise yanlarındaki yetişkinlerin yaklaşımına bağlı olduğu kadar başka faktörlere de bağlıdır:
• Çocuk kendisine bakım veren kişiyle güvenli bir bağlanma geliştirmişse, yaşadığı ya da tanıklık ettiği travmatik sürece ayak uydurması ve olayın etkileriyle baş etmesi daha kolay olacaktır.
• Olaylara bakış açıları daha esnek olabilen, zorluklara daha hazır olarak yetiştirilmiş, kendini sakinleştirebilen, seçenekler üretebilen, psikolojik sağlamlığı yüksek çocuklar da bu süreçten daha az hasar alacaklardır.
• Çocuk mizaç olarak daha sakin, uyum becerisi daha gelişmiş, daha sabırlı bir yapıdaysa bu özellikleri ona, bu zorlu süreçte yardımcı olacaktır.
• Çocuğun yaşı ve içinde bulunduğu gelişim dönemi de olayı algılama ve tepki verme biçimleri üzerinde belirleyicidir.
• Çocuğun travma yaratan olaya ne kadar yakın olduğu da göz önünde bulundurulması gereken bir faktördür. Tahmin edileceği gibi olayın birebir içinde olmakla olayı başka kaynaklardan öğrenmek çocuk üzerinde çok farklı etkiler yaratacaktır.
Okul-öncesi dönemde çocuk çevresine ve özellikle tanıdığı yetişkinlere fazlasıyla bağımlıdır, dolayısıyla da başından geçen ya da tanıklık ettiği olayın iyi mi kötü mü olduğunu güvendiği yetişkin üzerinden değerlendirir. Bu yaştaki çocuklar, çevrede yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissettiklerinde huzursuz olurlar, korku ve kaygı hissederler. Bazı çocuklar kendilerini güvende hissettiği bir önceki gelişim dönemine gerileyebilir ve yaşlarından daha küçük davranışlar sergileyebilirler, ör. alt ıslatma, parmak emme gibi. Bu yaştaki çocuklarda uyku sorunları, hırçınlık ve aşırı talepkarlık gözlenebilir. Bu yaş çocuklarında ölüm kavramı henüz tam olarak oluşmamıştır; ölümün geri dönülmez olduğunu kavrayamazlar.
Okul dönemindeki çocuklar, başlarından geçeni daha rahat kavrayabilirler. Bu yaştaki çocuklar da güven duyguları tehdit edilmiş olduğu için korkulu ve kaygılı olacaklardır. Bu gerginlik onların okul ortamında odaklanmalarına engel olabilir. Bu yaş dönemindeki çocuklar da yaşlarından daha küçük davranışlara yönelebilir, çaresizlik duygusu ile içine kapanabilir ya da daha saldırgan olabilir.
Bu dönemdeki bazı çocuklar sürekli diken üstündeyken diğerleri de hiçbir şey olmamış gibi davranabilirler, sanki yaşadıklarını zihinlerinde ayrı bir kapsüle hapsetmiş gibi görünebilirler. Bu yaş döneminde çocukların çevrelerini keşfetme arzularında bir gerileme gözlenebilir.
“Çocuğa “Şu an güvendeyiz.” mesajı verilmelidir. Bunun en etkili yollarından biri de hızlıca günlük rutinlere geri dönmektir.”
Ergenlik döneminde ise yaşananlar bir yetişkin ile aynı şekilde kavranabilir. Ancak, zihnini gelecek hayallerine yönlendirmesi beklenen genç için bugün ve varlığını korumak öncelik haline gelebilir. Genç, hayatın anlamını sorgulamaya başlayabilir. Gençler bir yandan yetkin görünmek isterken bir yandan da incinmeye çok açıktırlar. Bazı gençler, kendilerini zorlayıcı duygulardan yalıtmak isterler ve bu da onları duygusal bir küntlüğe iter. Zor zamanlar geçiren bir gençte, kaygı, depresyon, saldırganlık, akademik umursamazlık, riskli, davranışlar, intihar denemeleri gözlemlenebilir.
Travmatik bir yaşantıdan sonra gösterilecek tepkiler her birey için farklı olacaktır. Olaydan hemen sonra gösterilen her tepki normal kabul edilir; burada bir “doğru ve yanlış” tan bahsedilemez. Ancak, olayın üzerinden belli bir süre geçtikten sonra çocuk ve gençlerin eski işleyişlerine geri dönmeleri beklenir. İlk anda doğal kabul edilen tepkiler, olayın üzerinden aylar geçmesine rağmen hala gözlemleniyorsa bu durum “travma sonrası stres bozukluğu”nun habercisi olabilir. Bu nedenle, çocukla ilgilenen yetişkinlerin bu konuda çok dikkatli olmaları gerekir. En sık gözlenen tepkileri ise şu şekilde sıralamak mümkündür:
BEDENSEL TEPKİLER:
• Sürekli alarm durumu. Hareketlilik
• Uyku sorunları
• İştah sorunları
• Sözel ifadede zorlanma
• Tikler
………………………………………………………………….
DUYGUSAL TEPKİLER:
• Kaygı ve korku
• Öfke
• Üzüntü ve yas
• Çaresizlik ve umutsuzluk
• Duygusal iniş çıkışlar
• Küntlük
………………………………………………………………….
• Çocuklar travma sonrası stres bozukluğu yaşadıklarını sürekli aynı oyunları oynayarak yada aynı resimleri çizerek gösterebilirler.
• Çocuklar kimi zaman da olayı tekrar anlatma ya da anlattırma eğiliminde olabilirler. Sanki her seferinde aynı şeyleri duymaya ihtiyaçları vardır.
• Kimi zaman da çocuklar sürekli hareket halinde olabilirler, herhangi bir konuda kalmak, bir etkinlikten diğerine geçerken aradaki boşluklara tahammül etmek onlar açısından olanaksız gibidir. Sanki zihinsel ya da fiziksel olarak dururlarsa felaketin kendisi ya da kötü düşünceler onları ele geçirecek gibidir.
Bu zorlu zamanlarda çocukların yanında olan yetişkinlere çok önemli bir rol düştüğü açıktır. Peki çocuklarla iletişim kurarken akılda tutulması gereken noktalar neler olmalıdır?
• Olayla ilgili olarak bilgi verilmeyen ya da her şey olup bittikten sonra bilgi verilen çocuklar için çevreyle eşzamanlı hareket etme olanağı ortadan kalkmış olur. Herkes günlük yaşamına geri döndüğünde çocuk kızmak, korkmak ya da üzülmek isteyebilir, ancak bunu yapacak uygun ortamı bulamaz.
• Yaşanan olayın herkeste önce korku, sonra üzüntü, hatta biraz kızgınlık yarattığı, çocuğun yaşına uygun bir dille, mutlaka konuşulmalıdır.
• Çocuğa “Şu an güvendeyiz.” mesajı verilmelidir. Bunun en etkili yollarından biri de hızlıca günlük rutinlere geri dönmektir.
• Günümüz iletişim araçları üzerinden sağlanan hızlı ve anlık haber akışı ile çocuk ve gençlerin yaşanan her olaydan haberdar olma olasılıkları oldukça yüksektir. Onları dünyadan soyutlamak mümkün olmadığı için, kafalarında parçalar halinde bulunan bilgileri başı-ortası-sonu olan bir anlatıya dönüştürmek onların yaşananları kavramasını mümkün kılacaktır. Bu anlatı her yaş dönemine uygun düzeyde tasarlanabilir. Böyle bir anlatı, çocuğun hem o gün hem de gelecekte olayla ilgili düşünmesini kolaylaştıracaktır.
• Çocukların böyle olaylar karşısında hissettikleri en belirgin duygulardan biri de çaresizliktir. Bu nedenle, öncelikle en çok zaman geçirdikleri mekanlarda yangın ve diğer tehlikelere karşı önlemleri birlikte oluşturmak ve böyle durumlarda neler yapılabileceğine dair bir plan üzerine konuşmak onlar açısından rahatlatıcı olacaktır.
Bunun dışında, çözümün bir parçası olmak için daha geniş topluluklara katılmak ve daha dezavantajlı olanlara yardım etmek, kişinin etkin olma duygusunu besleyecektir.
• Böyle zamanlarda çocuklar hem kendi hem de sevdiklerinin ölümünü düşünebilirler ve bu onları çok korkutur. Çocukların sorularını yanıtlamaktan kaçınmamak gerekir. Çocuklara ölüm kavramı yaşlarına göre anlatılmalıdır. Okul öncesi dönemde çocuk ölümün geri dönülemez bir durum olduğunu kavramakta zorlanır. Ölümün üzücü, istenmeyen, hatta korkutucu ancak kaçınılmaz bir olgu olduğu doğa olayları üzerinden anlatılabilir. Bu noktada çocuğun duygusuna saygı duymak ve ona duygusunu yaşaması için alan tanımak gerekir.
• Böylesi zor zamanlarda çocukların kendilerine bir dışavurum aracı bulmaları da çok tamir edici olabilir. Bu birlikte yaratılan bir oyun, sanatsal etkinlikler, role girme, dans, doğada olma, günlük tutma, meditasyon, yoga, spor gibi, çocuğun kendisini iyi hissetmesine ve neşesine kavuşmasına yardımcı olacak herhangi bir alan olabilir.
• Yetişkinler çocukları avutmaktan, durumu basitleştirmekten kaçınmalıdır.
• Yetişkinlerin çocuklarla iletişim kurarken sakin, kararlı ve güven veren bir ses tonu kullanmaları ve göz teması kurmaları gereklidir.
• Eğer yetişkin kendi duygularını yönetemiyorsa çocukla temasa geçmemesi önerilir.
Zorlayıcı yaşantılar hayatın kaçınılmaz bir parçası, ancak gerçekleşen olay ve bizlere olan etkileri arasında kontrol edebileceğimiz çok sayıda basamak olduğunu her zaman hatırlayalım.
— Şeniz Pamuk