Yeni Nesil Ebeveynler: Öğrenmeyi Öğrenmek

Son yıllarda sinir-bilim alanındaki araştırmalarla beynimizin yapısını daha iyi anlar hale geldik.

Eğitmeler olarak bizlerin ve yeni nesil ebeveynlerin özellikle ilgisini çeken konulardan biri ise “Nasıl öğrendiğimiz”. Zira beynimizin öğrenme sürecini iyi kavrayabilirsek, yani nasıl öğrendiğimizi öğrenebilirsek, öğrencilerimizin ve çocuklarımızın öğrenme süreçlerine ve kapasitelerini gelişmelerine katkı sağlayabiliriz.

 Bu alanda yazılmış bir çok kitap var. Eğitim bilimi açısından bizim radarımıza girenler arasından seçtiğimiz “How we learn / Nasıl öğreniriz” isimli kitap zengin akademik ve pratik bilgilerle yüklü. Collège de France profesörü ve yazar Stanislas Dehaene Avrupa’nın önde gelen sinir-bilimcilerinden biri sayılıyor.

Yazar, öğrenme sürecimizi 4 katmana ayırmış:

Dikkat, Aktif Katılım, Geri Bildirim ve Öğrenilen bilginin pekiştirilmesi.

Tek tek irdeleyecek olursak…

1.     Dikkat: Öğrenmenin ilk koşulu. O nedenle hem dikkat ve farkındalık çalışmaları, hem de eğitmenin öğrencilerin dikkatini çekiyor ve yönlendiriyor olması önemli. Ayrıca öğrencilerin dikkat etmesi gereken noktaları vurgulamak; en önemli bilgileri önceliğe almak veya tekrarlamak da bir kadar gerekli.

2.     Aktif Katılım: Öğrencinin, öğretmeni pasif olarak dinlemesi yeterli değil. Öğrenci edindiği yeni bilgileri hatırlamak için kendince sorular ve olası hipotezler üretmeli; hatta öğrendiği yeni bilgiyle deneyler yapmalı.

3.     Geri Bildirim: Hata yapmak, eğer bu hataya neyin sebep olduğunu anlarsak, öğrenme sürecimizde çok faydalı. Bu nedenle olumlu geri bildirim, öğrencinin hatasını aşması ve düzeltmesi; öz güven ve cesaret kazanması açısından büyük önem taşıyor.

4.     Bilgiyi Pekiştirmek: Eğer bilgiyi kalıcı kılmak ve nerdeyse düşünmeden kullanılabilir hale getireceksek bilgi mutlaka pekiştirilmeli. İster sayı saymayı, ister akıcı bir şekilde okumayı öğrenme olsun, beyin o öğrenmeyi yöneten mekanizmaları birçok kez tekrarlamalıdır; ta ki o konuda ustalaşana kadar. Biz bu evreyi okulumuzda “Yaşam Bilgeliği” olarak tanımlıyoruz.

Yazarın, kitabın sonunda özetlediği bazı harika çıkarımları ise şunlar: 

Çocukları küçümsemeyin.

Doğduklarında, bebekler zengin bir  temel beceri setine ve bilgiye sahiptirler. Nesne kavramları, sayı duygusu, dil yeteneği, insanlar ve niyetleri hakkındaki bilgi... çocuklarda zaten birçok beyin modülü bulunmaktadır ve bu temel beceriler daha sonra fizik, matematik, dil ve felsefe derslerinde yeniden kullanılacaktır. Çocukların erken sezgilerinden faydalanalım: öğrendikleri her kelime ve sembol, ne kadar soyut olursa olsun, önceki bilgileriyle bağlantılı olmalıdır. Bu bağlantı onlara anlam kazandıracaktır."

Beynin hassas dönemlerinden faydalanın.

Hayatın ilk yıllarında, her gün milyarlarca sinaps oluşturulur ve yok edilir. Bu coşkulu aktivite, çocuğun beynini özellikle dil öğrenimi için son derece duyarlı hale getirir. Çocukları mümkün olduğunca erken ikinci bir dile maruz bırakmalıyız. Ayrıca, plastisitenin en azından "ergenliğe kadar uzandığını da göz önünde bulundurmalıyız. Tüm bu dönem boyunca, yabancı dile yoğun bir şekilde giriş beyni dönüştürebilir."

Çocukların çevrelerini zenginleştirin.

Öğrenme açısından, çocuğun beyni en güçlü süper bilgisayarlardan biridir. Onu doğru verilerle beslemeliyiz: kelime veya yapı oyunları, hikayeler, bulmacalar... Çocuklarımızla ciddi konuşmalardan çekinmemeli, onların sorularını, hatta en zor olanlarını bile, detaylı bir kelime dağarcığı kullanarak yanıtlamalı ve dünyayı nasıl anladığımızı onlara açıklamalıyız. Küçüklerimize zengin bir çevre yaratmak, özellikle dil konusunda, beyin gelişimini maksimize eder ve gençlik plastisitesini uzatırız."

Her çocuğun farklı olduğu fikrini rafa kaldırın.

Her birimizin farklı bir öğrenme tarzına sahip olduğu fikri bir efsanedir. Beyin görüntüleme, hepimizin çok benzer beyin devrelerine ve öğrenme kurallarına dayandığını göstermektedir. Okuma ve matematik için beyin devreleri, birkaç milimetre farkla, hemen hemen her birimizde aynıdır - hatta kör çocuklarda bile. Hepimiz öğrenmede benzer engellerle karşılaşırız ve aynı öğretim yöntemleri bunların üstesinden gelebilir. Bireysel farklılıklar varsa, bunlar daha çok çocukların mevcut bilgisinde, motivasyonunda ve öğrenme hızında yatar. En uygun sorunları seçmek için her çocuğun mevcut seviyesini dikkatlice belirleyelim - ama en önemlisi, tüm çocukların dil, okuryazarlık ve matematik temellerini edinmelerini sağlayalım ki bunlara herkesin ihtiyacı vardır."

Dikkati dikkate alın.

Dikkat, öğrenmenin kapısıdır: Önceden dikkat ve farkındalıkla güçlendirilmemişse neredeyse hiçbir bilgi hafızaya alınmaz. Öğretmenler, öğrencilerinin dikkatini yakalama ve önemli olan şeye yönlendirme konusunda ustalaşmalıdır. Bu, dikkati dağıtan herhangi bir kaynağın dikkatlice ortadan kaldırılmasını gerektirir: aşırı resimli ders kitapları ve fazla süslenmiş sınıflar, çocukların ana görevlerinden dikkatlerini dağıtır ve konsantre olmalarını engeller."

Çocukları aktif, meraklı, ilgili ve özerk tutun.

Pasif öğrenciler pek fazla öğrenmezler. Onları daha aktif hale getirin. Zekalarını harekete geçirin, böylece zihinleri merakla parlar ve sürekli yeni hipotezler üretir. Ancak her şeyi kendi başlarına keşfetmelerini beklemeyin: Onlara yapılandırılmış bir müfredatla rehberlik edin."

Her okul gününü keyifli hale getirin.

Ödül devreleri, beyin plastisitesinin önemli düzenleyicileridir. Her çaba karşılığında ödüllendirerek ve ders saatlerini eğlenceli hale getirerek bu devreleri etkinleştirin. Hiçbir çocuk, madde olarak verilen ödüllere duyarsız değildir - ama sosyal beyinleri aynı şekilde gülücüklere ve teşviklere yanıt verir. Takdir edildiğini hissetmek ve kendi ilerlemesinin farkında olmak ödüllerdir. Tersine, öğrenmeyi engelleyen endişe ve stresi - özellikle matematikteki endişe ve stresi - ortadan kaldırın."

~YENİ NESİL 2000 OKULLARI


Previous
Previous

Yeni Nesil Ebeveynler: Yarının Güçlü Bireyleri

Next
Next

Yeni Nesil Ebeveynler: Umut Tohumları