Şefkatli ebeveynlik ifadeleri.
Dr. Gabor Mate, bireyin tam’lığına giden yolu tasvir ederken, odağını iki ihtiyaç ailesine veriyor: Bağlanma (attachment) ve kendi olma / özgünlük (authenticity). Bir insan bebeği, yeryüzündeki tüm memeliler arasında açık ara ebeveyninin bakımına en uzun süre muhtaç olan canlı.
Doğumumuzdan sonra, hayatta kalmamız yıllar boyunca bizimle ilgilenen yetişkinlerin bize bakım vermesine, yani bağlanma ihtiyacımızı karşılayabilmemize bağlı. İhtiyaç bilincine odaklanan Şiddetsiz İletişim penceresinden, “bağlanma”yı bir ihtiyaç ailesinin adı olarak gördüğümde, bu ihtiyacın pek çok ihtiyacı bir arada tutan bir çatı olduğunu düşünüyorum: Şefkat, güven, yakınlık, ilgi, sevgi, temas, kabul, görülmek, aidiyet, topluluk, bağlantı…
İkinci ihtiyaç, yani kendi olma / özgünlük ihtiyacı ise, yeni doğan insan yavrusunun içinde taşıdığı tohumun, o ağaç gibi büyüyebilmesini ifade ediyor. Bu ihtiyaç da pek çok benzer ihtiyacı temsil ediyor: Kendimi bilmek, bedenimle bağlantı, sezgilerime güvenmek, kendimi kabul, kendimi ifade, dürüstlük, özgüven, özdeğer, özgürlük, özerklik/seçim…
Bir bebek, bağlanma ihtiyacının yaşamsal önem taşıdığını içsel olarak biliyor; kendisine bakım verenlerle bağlanmak için elinden geleni ardına koymuyor. Araştırmalar, henüz dört aylık bir bebeğin dahi annesinden ilgi almak için bilinçli olarak gülümseyebildiğini ortaya koyuyor.
“Bağlanma"dan mahrum kalacağını sezen çocuk, “kendi olmak”tan vazgeçebiliyor.
Bağlanma ihtiyacının kendi olma ihtiyacıyla aynı anda karşılanamadığı anlar ise, çocuğun büyürken yaptığı seçimlerde belirleyici rol oynuyor. Örneğin parktan eve dönmek istemediği için öfkesini bağırarak, hayal kırıklığını ağlayarak ifade eden çocuk,
- yetişkin tarafından azarlandığında (“sen çok inatçı oldun”),
- cezalandırılacağına dair bir mesaj aldığında (“böyle devam edersen akşam sana tatlı//oyun yok”) veya
- ilgiden yoksun kalacağını sezdiğinde (“tamam sen parkta kal, ben gidiyorum”), yani “bağlanma” ihtiyacından mahrum kalacağını sezdiğinde,
bakım vereniyle ilişkisini sürdürebilmek uğruna, üzerine kullanılan güce boyun eğerek “kendi olma” ihtiyacını bastırabiliyor.
Ceza tehditleri veya ödül vaatleri, çocuğun kendi içsel gerçeğiyle, yani duygu ve ihtiyaçlarıyla bağ kurması ve benzer şekilde karşısındaki kişilerin duygu ve ihtiyaçlarına empatiyle yönelebilmesi yerine, yetişkinin ona sunduğu dış motivasyonlarla, çoğu kez suçluluk, utanç ve korkudan hareket etmesine zemin hazırlıyor.
Çocuk uzun vadede, çevresindeki yetişkinlerin ilgisi-sevgisi, kabulü-onayı için özerkliğini yaşamaktan, hayır demekten, kendini dürüstlükle ortaya koymaktan, özetle kendi olmaktan vazgeçebiliyor.
Benzer bir vazgeçiş, madalyonun diğer yüzü için de geçerli: Bir çocuk büyüyüp güç kazandıkça, içinde birikmiş öfkeyle, kinle o güne kadar üzerinde kullanılan cezalandırıcı güce başkaldırarak kendi olma ihtiyacına tutunmayı, bağlanma ihtiyacını bırakmayı seçebiliyor. Kapı çarpmalardan evden kaçmalara kadar uzanan geniş bir yelpaze burası. Duygusal anlamda “hayatta kalmak” için iki ihtiyaçtan birini seçen insan, muhtemelen Sura Hart’ın “Saygılı Anne-Baba, Saygılı Çocuk” kitabında ifade ettiği “hayatının tam katılımcısı” olmanın uzağına düşüyor.
İnsan doğamız, “tam” olabilmek için bağlanma ve kendi olma ihtiyacını karşılamak istiyor. Çocuk ya da yetişkin olalım, doğamızla uyumlu yaşamlar sürmek niyetiyle, bu iki ihtiyaç ailesini hem sevdiklerimizle hem kendimizle ilişkimizde gözetebilmeyi diliyorum.
- GİZEM ALAV ŞAPÇI
🖌🖌🖌 Konuk yazarımız, kişiler arası iletişim uzmanı Sn. Gizem Alav Şapçı’nın @aileicisefkat şefkatli ebeveynlik üzerine kaleme aldığı bu yazı için teşekkür ediyoruz.
~YENİ NESİL 2000 OKULLARI